top of page
  • Black Instagram Icon
indir (7).jfif

KÂBUS.

  • Yazarın fotoğrafı: fi. 🧚🏻‍♀️
    fi. 🧚🏻‍♀️
  • 22 Tem 2024
  • 4 dakikada okunur

Mısır, Kahire.

 

Kara bulutlar geçti, şafak söktü.

Yangının dumanı karıştı bulutlara, şafak söktü.

Beyaz bulutlar kirlendi, şafak söktü.

Şafağın söktüğünü asla dikemediler.

Şafak sökerse, dikiş tutmazdı.

Benim kalbimdeki dikiş tutmayan yarayı,

şafak söktü.

 

Kemiklerimin arasından ruhuma doğru akıp giden sıcakkaburgalarıma dolandığında, derin bir nefes aldım ve yattığım yerden doğruldum. Vücudumdaki ağrı gittikçe artarken şakaklarımdan süzülen ter damlaları, yanağıma doğru yol aldıktan ancak bir müddet sonra yere damlıyordu. Göz kapaklarım adeta bir kağnı arabası gibi ağır ağır hareket ediyor, içinde bulunduğum çadırın kasvetli havası ise nefes almamı daha da zorlaştırıyordu.

 

Ürkekçe ayağa kalkmış, etrafımda neler olup bittiğini anlamak için kendimi çatırdan dışarıya atmıştım. Bu ani çıkışım, arkasında şiddetli bir baş dönmesi getirdiğinde yavaşça duraksadım ve gözlerimi birkaç saniyeliğine yumarak bedenime çarpan sıcak hava dalgasıyla olduğum yerde kalakaldım. Gözümü tekrardan açıp açmamak arasında oldukça kararsız kalmışken, bu kabusun ben istesem de istemesem de devam edeceğini biliyordum.

 

Daha fazla direnmeden gözlerimi yavaşça araladım ve etrafımı dikkatlice incelemeye başladım.

 

Kum.

 

Görebildiğim tek şey buydu.

 

Bedenim, çoktan gitmem gereken yere çekildiğinde ise, çadırdan ne kadar uzaklaştığımın farkında bile değildim.

Çünkü artık direnmiyordum.

 

Dakikalarca, hatta saatlerce de olsa bu kumda yürüyeceğimi biliyor, yine de karşı çıkmıyordum. Çünkü Tanrı kaderden kaçanları sevmezdi.

 

Tanrı kaderden kaçan kum tanelerini görür, ve her birini gitmeleri gereken o çöle savurmak adına kaderin kum saatini ters çevirirdi.

 

Benim kum saatim, işte tam o anda ters çevirilmişti.

 

Hissediyordum.

 

Kader çarkı dönüyordu, ben dönüyordum.

 

Kum saatinin içindeki her bir kum tanesi gibi ben de olduğum yerde, saatlerce yürüdüğüm bu çölün ortasında dönüp duruyordum. Ta ki o her yanı siyahlarla kaplı olan çadırın önüne gelene kadar.

 

Çadıra yaklaştıkça, ayağımın altındaki kum taneleri adeta gürültüyle eziliyor, yerini buz gibi bir yığına bırakıyordu.

 

Buz gibi bir kar yığınına.

 

Sonunda çadırın önüne geldiğimde ise çadırın arkasında kalan kum yığınları bir anda şahlandı ve ortalığı muazzam bir kum fırtınası kaplarken, nereden geldiğini bilmediğim güçlü bir el beni hızla çadırın içine çekti.

 

Yaşadığım sarsıntının etkisiyle yere düştüğümde, öne doğru eğilen başımı kaldırmaya korkuyordum. Karşımda duran şey her neyse, çok hiddetli bir şekilde nefes alıp veriyor, bedenime çarpan buz gibi nefesi, olduğum yerde kaskatı kesilmeme sebebiyet veriyordu. Elimin altında ezilen kumaş parçası bir anda kendini geriye doğru çektiğinde refleks olarak ben de gerilemiş ve kafamı kaldırıp karşımdaki o şeye istemeden de olsa bakmak zorunda kalmıştım.

“Sonunda gelebildin, Züleyha…”

 

Oldukça rahatsız edici bir ses tonuyla konuşan bu şey…

 

Sadece siyah çarşafın altına gizlenmiş dağınık bir toz bulutundan mı ibaretti?

 

 Ya da ben öyle sanıyordum.

 

“Umarım yolculuğun iyi geçmiştir. Bir dahakine böyle bir kum fırtınası gördüğünde izlemek yerine direkt çadıra girsen iyi edersin. Buradakiler davetsiz misafirleri pek sevmiyor.”

 

Söylediği şeyle bir an duraksadım ve sinirden çatılan kaşlarım yüzünden kısılan gözlerimi karşımdaki toz bulutuna doğru diktim.

 

“Biliyor musun? Beni buraya davet etmiş olsan dahi gelmezdim zaten.”

 

“Oldukça şakacısın, şakalarına gülmek isterdim lâkin…”

 

Bir anda tüm çadırı aydınlatan bir ışık süzmesi gözüme çarptığında yüzümü buruşturdum ve ellerimi göz hizama doğru siper ederken toz bulutunun attığı kahkahayla istemsizce daha da gerildim.

 

“Sana bakmam gereken bir fal var.”

 

“Fal mı? Ne falı?”

 

“Tarot, daha önce duymuş muydun?”

 

Tarot kelimesini duyduğum an, tüylerim diken diken olduğunda sert bir şekilde  yutkundum ve göz hizama siper ettiğim ellerimi indirerek toz bulutuna bakıp yavaşça başımı salladım.

 

“Evet, annem çok iyi tarot falı bakardı.”

 

Toz bulutu rahatsız olmuş bir şekilde kımıldanıp homurdanmaya başladığında sertçe yutkundum ve onu izlemeye başladım.

 

“Bunu hatırlıyor olman… ilginç.”

 

“Hatırlamıyorum, sadece anımsıyorum. Sanki gerçek değilmiş de bir rüyaymış gibi.”

 

“Uyanıyorsun, Züleyha…”

 

“Ve bu hiç iyi değil.”

 

Toz bulutu bir anda yaşlı bir kadına dönüştüğünde korkuyla geriledim. Dediği şeyleri yeni yeni idrak edebiliyordum. Şu anda bir kâbusun içinde olduğumu, uyandığımda tüm bunların yok olup gideceğini biliyordum. Ama neden bu yaşlı kadın bana uyanmamın iyi olmayacağını söylüyordu?

 

Kâbuslar ve rüyalar, uyanmak için yaratılmamış mıydı?

 

“İyi olmayan ne?” diye sordum kendimi tutamayarak.

 

“Uyanırsan…”

 

Yaşlı kadın bir anda eline aldığı kartları hızla karıştırmaya başladığında, boğazımda hissettiğim sıcaklık nefes almamı zorlaştırırken önüme attığı karta bakarak sertçe yutkundum.

 

Kader çarkı kartı tam kucağıma düşmüş, kartın üzerindeki çark kanlar içinde hızla dönmeye başlamıştı.

 

“Tüm dengeler değişir. Cennetle cehennemi birbirine karıştırırsın, şeytanları meleklere, melekleri de şeytanlara düşman edersin. Bunu göze alıyor musun?”

 

“Düzen bu değil miydi zaten? Cennetle cehennem her zaman birbirine düşmandı.”

 

“Cehennem, cennetin aşkıyla yanıp tutuşuyordu, Züleyha. Ama siz insanoğlu, bunu hep nefretin ateşi olarak gördünüz. Hâkikati kimse bilmedi.”

 

Boğazımdaki sıcaklık daha da artmaya başladığında, adeta etimin yandığını hissedebiliyordum. Tam nefes boşluğumda yanıp kavrulan bu sıcaklığın nedenini öğrenmek istercesine parmaklarımı nefes boşluğuma götürdüm ve elime gelen kabarıklıkla hızla parmaklarımı geri çektim. Tenim gerçekten yanmıştı. Sanki nefes boşluğuma bir damga vurulmuş, o damganın şişliğine dokunmuştum.

 

“Hayır, hayır.. Uyanamazsın, hayır..”

 

Yaşlı kadının endişesi arttığında tenimdeki şişlik beni biraz daha zorluyordu. Bir anda her yer karardığında, etrafımda benden ve karanlıktan başka kimse kalmamıştı.

 

“İşte buradasın, İz.”

 

Ayak sesleri yavaşça bana yaklaştığında, kalbim adeta bir kaplan gibi göğüs kafesimi parçalarken derin nefesler alıyor, alev alev yanan bedenimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

 

“Sakin ol, Züleyha.  Sadece saçma bir kâbus, her zamanki gibi.”

 

“Hangi kâbus bu kadar acı verici olabilir ki,İz? Hadi,kendine bu acıyı daha fazla çektirmeden elimi tut, birlikte uyanalım.”

 

Karanlığın içinden bana doğru uzanan aydınlık el görüş açıma girdiğinde, ne olduğunu anlayamamış bir şekilde sadece ona bakıyordum.

 

“Kim olduğunu bilmeden elini asla tutmam.”

“Öyle mi?”

 

Adamın cehennem kadar sıcak nefesini boynumda hissettiğimde istemsizce titredim.

 

Sadece bir nefes, nasıl bu kadar tanıdık ama bir o kadar da yabancı olabilirdi?

 

Aynı aynadaki yansımam gibi.

 

“Kim olduğumu çok iyi biliyorsun, İz.”

 

Sıcak nefesi bana iyice yaklaşıp boynuma sert bir öpücük bıraktığında hızla ona doğru döndüm.

 

“Sen…”

 

Uyanmama saniyeler kala gördüğüm tek şey cam mavisi gözler ve o gözlerin gölgesine saklanan derin bir çatlak iziydi.

 

Keskin, soğuk…

 

Ama bir o kadar da yakıcıydı.

 

“Sen..” Dudaklarımdan bir kez daha bu kelime zorlukla döküldüğünde, sırtımda sıcak yatağımın varlığını hissettim.

 

Uyanmıştım, lâkin ruhum hâlâ orada, bakışları cam gibi olan o adamın yüzündeki çatlak izinde takılı kalmıştı.

Kum saati akmaya devam ediyor, kader çarkı kanlar içinde kucağımda dönüyordu.

 

Adamın yüzündeki çatlak izi git gide büyüyor, açılan çukur beni en dibe doğru çekiyordu.

 

Cehennemin kapısı, o adamın nefes boşluğuydu.

 

Ve cehennemin kapıları ardına kadar aralanırken,

 

Hiç tanımadığım bir adam, nefes boşluğunu nefes boşluğuma mühürlüyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
YANGIN.

Cehennemin kapıları sonuna kadar aralandığında, içerideki boşluğa uzun bir süre baktım. Yangın. Görebildiğim tek şey alev alev yanan bir...

 
 
 
MAHŞER.

Uyandı, ben de uyandım. Zarif bedeni yatağında zangır zangır titriyor, kesilen nefesi yerine gelebilmek için ciğerlerinde büyük bir savaş...

 
 
 
DÜŞÜK.

Aniden bedenini saran düşme hissi, genç kızın yattığı yerden hiddetle doğrulmasına sebep olmuştu. Zehir yeşili gözleri fal taşı gibi...

 
 
 

Yorumlar


bottom of page