DÜŞÜK.
- fi. 🧚🏻♀️
- 22 Tem 2024
- 6 dakikada okunur
Aniden bedenini saran düşme hissi, genç kızın yattığı yerden hiddetle doğrulmasına sebep olmuştu. Zehir yeşili gözleri fal taşı gibi açılmış, bulunduğu odada fıldır fıldır dönüyor, sanrıyla gerçekliği ayırt etmek adına adeta büyük bir savaş veriyordu. Nefes alışverişlerinin düzensizliği canını yakmaya başladığında sakinleşmek için tekrardan gözlerini yumdu. Kulaklarına dolan uğultulu ses her nefes alıp verişinde daha da netleşirken tekrardan iri gözlerini açtı ve başını hafifçe yana çevirip endişeyle ona bakan adamı dikkatlice süzdü. Adamın gözlerinde hem bir mutluluk hem de anlam veremediği bir korkuyu gördü Züleyha.
Beha neden bu kadar çok korkmuştu?
Ve neden hıçkırarak ağlamaya başlarken, Tanrı’ya şükürler ediyordu?
“Beha…” dedi Züleyha sanki asırlardır yorgun olan bir ses tonuyla.
Kendi sesi kulaklarına dolduğunda ise hem o hem de karşısındaki adam küçük çaplı bir şok geçirmiş, Züleyha hâlâ ne olduğunu anlayamazken Beha ise onun dizlerine kapanıp ellerini sıkıca tutarak daha da şiddetli ağlamaya başlamıştı.
“Şükürler olsun sevgilim… Şükürler olsun ki, uyandın ve… Konuşabiliyorsun! Daha ne isteyebilirim ki Tanrı’dan? Söylesene, daha ne isteyebilirim…”
Züleyha hâlâ daha duyduklarına anlam veremiyor, şaşkınlık içerisinde dizlerine kapanmış olan adama öylece bakmakla yetiniyordu. Tek hatırladığı şey saatlerce boşlukta süzülen bedeniydi. Genç adamın sıkıca tuttuğu parmaklarını yavaşça hareket ettirdiğinde duyduğu acı inanılmazdı. Beha hızla geri çekilmiş, hâlâ üzerinden atamadığı o şokla Züleyha’yı izlemeye başlamıştı.
“Hâlâ nasıl hayattayım acaba?” Diye sordu genç kız kısık bir ses tonuyla.
Parmaklarındaki acı hafiflediğinde ise onları tekrardan hareket ettirmeyi denedi.
Sanki yıllardır parmaklarını kullanamıyordu ama çok da umursamadı bu durumu, hepsinin düşmenin etkisiyle olduğunu düşündü.
“Doktoru çağırıp geliyorum.”
Beha gözyaşlarını silip hızla Züleyha’ya doğru eğildi ve şakağına narin bir öpücük bıraktıktan sonra saniyeler içinde odadan çıktı.
Züleyha derin bir nefes alıp tekrardan arkasına yaslandığında kaşları hafifçe çatılmış, bacaklarında hissettiği uyuşuklukla istemsizce irkilmişti. Ne tuhaftır ki acı hissettiği tek yer elleri ve belden aşağısıydı. Aslında tam olarak acı sayılmazdı. Sanki yıllardır tekerlekli sandalyeye mâhkum bir hayat sürmüş ve şu anda da iyileşme aşamasındaydı.
Düşünceleri Züleyha’nın zihninde adeta bir nehir gibi akıp giderken genç kız bir an duraksadı ve gözünün önüne gelen görüntü ile kuvvetli bir çığlık atarak parmaklarının acısını hiçe sayıp elleriyle kulaklarını kapattı.
Tekerlekler ve piyano tuşları, ahşap zemine yayılan kanın mide bulandırıcı kokusu, duvara çarpıp havada parçalanan cam fanusun kulak tırmalayıcı sesi, anne ve babasının yerde yatan cansız bedenleri… Ve en sonunda ona yaklaşan esmer tenli adamın onu gözünü kırpmadan korkuluklardan aşağıya itişi…
“Siktir, siktir…”
Genç kız kesik nefesler alarak olduğu yerde kontrolsüzce sallanıyor, parmaklarıyla kulaklarına baskı yaparak beyninde çınlayan ve ona belki de hiç hatırlamaması gereken bu şeyleri hatırlatan sesi susturmaya çalışıyordu.
Aniden gövdesini saran iki güçlü kol ile gözlerini araladı Züleyha. Beyaz önlüklü adam ona adeta bir mucizeymiş gibi bakıyor, sanki yaptığı eser sergide çok fazla beğeni toplamış bir sanatçı gibi gururla böbürleniyordu.
“Başaracağını biliyordum, Züleyha. Sen çok güçlü bir kızsın.”
“Biri bana ne olduğunu anlatabilir mi?” Diye mırıldandı Züleyha hıçkırıklarının arasından, beyaz önlüklü adamı umursamamıştı bile.
“Bana ne oldu? Ne zamandır buradayım ben?”
“Sevgilim…” Dedi Beha, ses tonunun Züleyha’nın ses tonundan bir farkı yoktu.
“Sakinleş bir önce, söz anlatacağım sana her şeyi.”
Züleyha yavaşça başını salladı. Beha ile arasındaki ilişkiyi dahi hatırlayamayacak kadar ne yaşamış olabilirdi? Onu tanıyordu ama duygusal olarak sadece kocaman bir boşluktaydı.
Hiçliğin içindeki boşlukta.
“Sonuçların gayet temiz.” Diye araya girdi doktor sahte bir gülümseme ile.
“Çocukken geçirdiğin kaza sonucu beyninde oluşan travma belden aşağını ve ellerini felç etmişti, lâkin yaşadığın bu ikinci travma…”
Adam kirli sakalını kaşıyıp hayretler içerisinde bir elindeki kağıda bir de Züleyha’ya baktı.
“Ne büyük mucizedir ki, önceki travmanın etkilerini tamamen silmiş beyninden. Senin anlayacağın artık yeni bir hayatın var Züleyha.”
“Yürüyebildiğin ve konuşabildiğin.”
“Yürüyebildiğim ve konuşabildiğim…”
Züleyha acıyla yutkunup doktorun cümlesini tekrarladığında, tüm taşlar yerine oturmuş, az önce gördüğü sanrının aslında komaya girmeden önce yaşadığı son şey olduğuna zor da olsa kendini inandırmıştı.
“Ne zamandır komadaydım?”
“1 yıl 7 ay.”
Züleyha ağlamaklı bir sesle mırıldanıp yüzünü elleriyle kapattığında Beha doktora sert bir bakış atmış, gözleriyle kapıyı işaret ederken adam son sözlerini söyleyerek odadan ayrılmıştı.
“Bacaklarını uzun zamandır kullanamadığın için şu an uyuşukluk hissetmen normal, bir süre daha tekerlekli sandalye ile gezeceksin ama merak etme, fizik tedavi ile en kısa sürede bu durumu atlatacağız.”
**********
“Ben… Ben hâlâ bunların gerçek olduğuna inanamıyorum Beha.”
Züleyha şok içinde Beha’nın anlattıklarını dinlemiş, çoğu olayı zaten gözünün önünde de bizzat görmüştü. Kalbi göğüs kafesini zorlarken gözyaşlarına daha fazla hâkim olamamıştı. Annesinin ve babasının ölümünü bir türlü kabullenemiyor, bir umut bir yerlerden çıkıp ona sarılacakları anı iple çekiyordu.
“Nasıl olabildi tüm bunlar? Benim aklım almıyor… Keşke ben de ölseydim oracıkta, keşke ben de ölseydim!”
“Züleyha…”
Beha hızla ayağa kalkmış, kendini hırpalayan genç kızın zangır zangır titreyen vücudunu tekrardan kolları arasına almıştı. Bir süre sonra kızın titremesi geçtiğinde ise acıyla tebessüm etmiş ve saçlarına minik bir öpücük kondurup baş ucuna oturmuştu.
“Olan oldu, güzelim… Zamanı geri alamayız.”
“Ben onlar olmadan yaşayamam Beha, ben onlarsız yapamam…”
Züleyha ağlamaktan şişen gözlerini genç adamın iri gövdesine saklarken kollarını da sıkıca beline doladı ve ağlamaya devam etti.
“Nasıl yaşayacağım ben böyle...?”
“Yaşamak zorundasın.” Dedi Beha zorla yutkunarak.
“Ben nasıl yaşıyorsam, sen de öyle yaşamak zorundasın.”
Genç kız bir an duraksadı ve allak bullak olan zihnine düşen o acı hatırayla yavaşça ağlamasını durdurdu.
“Haklısın.” Diyebildi sadece titreyen dudaklarının arasından.
“Haklısın.”
Genç adam yavaşça burnunu çekti ve içtenlikle gülümseyerek Züleyha’nın saçlarını okşamaya devam etti.
“1 yıl 7 ay boyunca her gün bekledim seni. Uyanacağına adım kadar da emindim. Hatta ben olmadığım zamanlar buraya hep yaşlı bir adam geliyordu. Hasta bakıcıydı sanırım. Elinde çok değişik bir defter, sana oradan bir şeyler okuyup duruyordu. Ben geldiğimde ise sadece gülümsüyor ve hiçbir şey demeden çekip gidiyordu, tuhaftı. Başta şikayet falan etmeyi düşündüm ama sen sadece onun sana okuduğu şeylere reaksiyon veriyordun, tam hatırlamıyorum bir tür masal gibi bir şeydi sanırsam.”
Beha’nın cümlesi biter bitmez Züleyha’nın başına saplanan ağrı ve gözlerinin önünden saniyeler içinde geçen binbir tane görüntü genç kızı olduğu yerde sıçratmış, vücudundaki tüm kanın hızla çekilmesine sebep olmuştu. Gözlerinin önünden geçenler bir o kadar tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı Züleyha’ya.
O kadar görüntü içinden sadece bir tanesini çok net görmüştü. O da alevler içinde yanan ve kapağında bir kadın silueti olan o tuhaf defterdi.
“O adamı bulmalıyım…” Dedi Züleyha Beha’nın kolları arasından sıyrılmaya çalışarak.
“O adamı bulmalıyım.”
İnatla bedenini yataktan ayırmaya çalışsa da başarılı olamamış, öfkeyle solurken diz kapaklarına sertçe vurmuştu.
“Züleyha.”
Beha uyarıcı bir ses tonuyla Züleyha’nın ellerini sıkıca tuttu ve gözlerine baktı.
“Sevgilim 17 senedir yürüyemiyorsun, bedenini zorlamaman gerek. Daha yürümeyi öğrenmedin bile.”
“Beha, benim o adamı bulmam lazım, lütfen.”
Züleyha dolan gözleriyle karşısındaki adama adeta yalvarıyor, sıkıca tuttuğu ellerinden destek alıp hâlâ yatakta biraz da olsa ilerleme katetmeye çalışıyordu.
“Tamam güzelim, bak şöyle yapalım o zaman… Sen burada kal, ben de gidip o adamı arayayım, illaha buralarda bir yerlerdedir, değil mi?”
Züleyha yavaşça başını salladı ve dolan gözlerini silerek burnunu çekip gülümsedi.
“Pekâlâ, bekliyorum…”
“Hemen geleceğim, söz.”
Genç adam güven verici bir şekilde gülümseyip odadan çıktığında Züleyha yorgun bakışlarını hemen karşısındaki dolabın aynalı kapağına çevirdi. Hastahane kıyafetinin birkaç düğmesi açılmış, solgun teninin rengini iyice ortaya çıkartmıştı.
Züleyha huzursuzca kımıldanıp parmaklarını düğmelere götürdüğünde aklına gelen şeyle bir anlık duraksadı ve hızla kalan düğmeleri de açıp sol göğsünün üzerine baktı.
“Ama bu… Bu nasıl?”
Sol göğsündeki yanık izi yok olmuştu. Hatta derisi o kadar sağlıklıydı ki, Züleyha o yanığa her dokunduğunda parmaklarının altında ezilen ve midesini bulandıran o pürüzlü yapıyı bile hissedememişti. O yanık izinin nasıl olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu hatta her ne kadar gerçek olup olmadığına dair şüphesi olsa da şu anda o izi orada görememek ona kötü hissettirmişti. Bir şeyler ters gidiyordu ve Züleyha bunun farkındaydı.
Ve nedense içinden bir ses, doğruları sadece o adamdan öğrenebileceğini söylüyordu.
Odanın kapısı gürültüyle açıldığında Züleyha aynaya kilitlenen bakışlarını hızla aynadan çekti ve merak dolu gözlerle Beha’ya bakmaya başladığında genç adam yavaşça yutkundu.
“Adam birkaç hafta önce ayrılmış hastahaneden, adres madres hiçbir şey yok, sana bunu bırakmış sadece.”
Züleyha kaşlarını çatıp Beha’nın elindeki zarfı yavaşça aldı ve üzerinde herhangi bir yazı olup olmadığını kontrol etti.
“O adamda bir kıllık vardı, belliydi zaten.”
Beha mırıldanarak tekli koltuğa oturdu ve arkasına yaslanıp Züleyha’yı izlemeye başladı.
“Açmayacak mısın?”
Züleyha başını onaylarcasına sallayıp tekrardan dikkatini topladığında zarfın üzerindeki kırmızı mühürü sökerek içinden kenarları yanmış olan kağıdı çıkarttı ve okumadan önce dikkatle inceledi.
Kağıdın kenarları sanki özenle yakılmış gibi değil, adeta bir yangından son anda kurtarılmış gibiydi.
Züleyha tekrardan derin bir nefes alıp ikiye katlanmış olan kağıdı açtı ve koskoca kağıdın ortasında yazan küçücük bir paragraf, Züleyha’nın tüm dengesinin alt üst olmasına sebep oldu.
“Unutma, bal böceğim. Bu hikayenin sadece yanan sayfaları gerçektir. Eğer bu son sayfa eline ulaştıysa, hikayenin tümü yanmış, kader çarkı tekrardan dönmeye başlamış demektir. Gerçekleri öğrenmek için, yanman gerekiyor Züleyha.”
“Bazen yanman, bazense yakman.”



Yorumlar